Şener Aksu, onca başarılı eserin ardından yepyeni bir solukla karşımızda...
DAĞ MARTISI,
Artvin’in ve özellikle ARDANUÇ’un dağlarında, yok olmaya yüz tutmuş yaşamlar ve sözlü kültür üzerine bir roman
I.Dünya Savaşı’nda Ruslar’ın Artvin’i işgalinden sonra “Kaçakaçlık” denilen göçle, köylerin büyük kısmı göç eder. Göçmenlerin bir kısmı Adana’ya gider. Savaş koşullarında yolculuk da, Adana’daki hayat da çekilmez. Savaş bitince göçmenler geriye dönerler ama romanın kahramanı Yahya’nın ninesi, henüz 13 yaşında orada bir imama nikâhlı olduğu için dönemez.
Bir gece yassı namazından sonra yaşlı imam eve dönmeyince, Yahya’nın ninesi, eşini camide ölü bulur. Kimi kimsesi yoktur, savaş henüz bitmiştir; genç kadın yürüyerek Artvin’e gitmeye çalışır… Yolculuğu, yorgunluk ve açlık yüzünden bir çiftlikte son bulur. Bir süre çiftlikte hizmetçi olur, sonra, askerden dönen çiftlik sahibinin oğluyla evlenir. Bir oğlu olur ve ilk Almancılardan olur. Babası öldükten sonra annesini yanına, Almanya’ya aldırır, burada yaşlı kadın torununa bakar. Torunu romanın kahramanı YAHYA’dır.
Yahya’nın annesinin ruh sağlığı bozuktur ve evi terk eder. Yahya’yı ninesi büyütür. Sürekli Artvin’deki köyünden, dağlardan söz eder. Bütün masalları, öyküleri, karakterleri, dağlardandır... Almanya’ya ilk gidenlerden oldukları için hep evde kalan Yahya’nın zihni ninesinin anlattıklarıyla şekillenir… Ninesine Artvin’e götürme sözü verir ama bunu başaramadan ninesi ölür. Birkaç yıl sonra, durumu uygun bulunca, ninesinin yerine kendisi Ardanuç’un dağ köyü Göleşen’e yolculuğa çıkar…
Roman, Yahya’nın Ardanuç’a gelip köye gitmesiyle başlar… Romanda dağlardaki sözlü kültür ve yarı göçebe yaşantısı egemendir. Yarı göçebe yaşantının çağın değerleriyle gerilimleri kültürel iklimi oluşturur. Arkeiktipler ve rüyalar, yarı göçebe kültürün gizemciliği romanın gizemini destekler. Böylece DAĞ MARTISI, insanın kendine ve mekana yabancılaşmasına, ömrün rastlantılarla ilişkisine ve insanı anlamaya yönelik bir girişim olur...
DAĞ MARTISI,
Artvin’in ve özellikle ARDANUÇ’un dağlarında, yok olmaya yüz tutmuş yaşamlar ve sözlü kültür üzerine bir roman
I.Dünya Savaşı’nda Ruslar’ın Artvin’i işgalinden sonra “Kaçakaçlık” denilen göçle, köylerin büyük kısmı göç eder. Göçmenlerin bir kısmı Adana’ya gider. Savaş koşullarında yolculuk da, Adana’daki hayat da çekilmez. Savaş bitince göçmenler geriye dönerler ama romanın kahramanı Yahya’nın ninesi, henüz 13 yaşında orada bir imama nikâhlı olduğu için dönemez.
Bir gece yassı namazından sonra yaşlı imam eve dönmeyince, Yahya’nın ninesi, eşini camide ölü bulur. Kimi kimsesi yoktur, savaş henüz bitmiştir; genç kadın yürüyerek Artvin’e gitmeye çalışır… Yolculuğu, yorgunluk ve açlık yüzünden bir çiftlikte son bulur. Bir süre çiftlikte hizmetçi olur, sonra, askerden dönen çiftlik sahibinin oğluyla evlenir. Bir oğlu olur ve ilk Almancılardan olur. Babası öldükten sonra annesini yanına, Almanya’ya aldırır, burada yaşlı kadın torununa bakar. Torunu romanın kahramanı YAHYA’dır.
Yahya’nın annesinin ruh sağlığı bozuktur ve evi terk eder. Yahya’yı ninesi büyütür. Sürekli Artvin’deki köyünden, dağlardan söz eder. Bütün masalları, öyküleri, karakterleri, dağlardandır... Almanya’ya ilk gidenlerden oldukları için hep evde kalan Yahya’nın zihni ninesinin anlattıklarıyla şekillenir… Ninesine Artvin’e götürme sözü verir ama bunu başaramadan ninesi ölür. Birkaç yıl sonra, durumu uygun bulunca, ninesinin yerine kendisi Ardanuç’un dağ köyü Göleşen’e yolculuğa çıkar…
Roman, Yahya’nın Ardanuç’a gelip köye gitmesiyle başlar… Romanda dağlardaki sözlü kültür ve yarı göçebe yaşantısı egemendir. Yarı göçebe yaşantının çağın değerleriyle gerilimleri kültürel iklimi oluşturur. Arkeiktipler ve rüyalar, yarı göçebe kültürün gizemciliği romanın gizemini destekler. Böylece DAĞ MARTISI, insanın kendine ve mekana yabancılaşmasına, ömrün rastlantılarla ilişkisine ve insanı anlamaya yönelik bir girişim olur...